Üyelik Hesabım - Sistemden Çıkış - Üyelik Yükseltme - Firma Güncelle

Telerehber Ziyaretçi Profili | Favorime Ekle | Anasayfam Yap


Ana Sayfa | Firma Kayıt | E-Katalog | Mal Talepleri | English Deutsch Gold Üyelik
    Ulke Seçiniz
Hizmetlerimiz - Reklam - Istatistik - Hakkımızda - Haberler - Yardım - İletişim - Linkler

Türkiye
Firma Arama :
Ürün - Hizmet :
 Bitkisel İlaçlar
    BILGE LOKMAN HEKIM BITKISEL ÜRÜNLER VE BAHARAT   

Firma Ana Sayfa
Hakkımızda
Ürünlerimiz
E-Katalog
Mesaj yaz
Haberler
      E-Katalog Ürün ve Servisler
      HIMALAYA KRISTAL TUZU
      Kategori : Diyet ve Sağlıklı Beslenme




    HIMALAYA KRISTAL TUZU

    SATIŞ FİYATI: YARIM KİLOGRAMI: 17 TL

    Tuzun disinda hiçbir sey tuzun yerini tutamaz

    Yemeklerin yapimi sirasinda damak tadi ve lezzet nedeni ile ilâve edildigi düsünülen tuz, esasinda dogal bir vücût ihtiyaci ile konulmaktadir. Çünkü tuzun yerini tutabilecek hiçbir madde yoktur. Vücûdu olusturan hücrelerin içi ve hücrelerarasi ortam tuzlu sudur. Anne karnindaki bebek tuzlu su ortaminda gelisir; çünkü hayat tuzlu sularda baslamistir, eksikliginde de biter.
    Saf su elektrigi iletmez; tuzlu su ise vücûtdaki elektrigin üretilmesinden ve iletilmesinden sorumludur. Hücrenin içi ile disi arasindaki farkli tuz konsantrasyonundan olusan ozmotik basinç farki ile de madde alisverisi saglanir. Vücûda baglanan serum veya göz-burun damlalari vb. gibi disaridan dâhil edilen sivilarin konsantrasyonlari ‘izotonik’ denilen vücût hücre sivisi konsantrasyonuna uygun olmalidir. Hattâ, içilen suyun bile saf su olmamasi gerekir. Çünkü saf su, vücûtdaki mineralleri çözüp uzaklastirarak vücûdu güçsüz ve zâfiyet hâlinde birakir. Benzer sekilde, rafine edilmis, içindeki doganin mali ve vücûdun ihtiyaci olan minerallerden arindirilmis sofra(!)-sanayi tuzu, sözde saf tuz, vücût için çok faydali degildir; kurumanin baslica sebeplerinden biridir.
    Bu bakimdan, 250 milyon yil önce, yer kabugunun tektonik hareketleri ile, iç denizlerin kuruyarak yüksek basinç altinda sikisip yogunlasmasi ile kristallenmis, içinde dogal minerallerin kolloidal biçimde dagilimi ile zenginlesmis Himalaya kristal tuzu, vücût için en ideal tuzdur. Kaya ve deniz tuzu ile kristal tuz arasindaki fark, ayni karbon atomlarindan yapilmis olmasina ragmen, yüksek basinç ve sicaklikta kristallenmis olmasindan dolayi elmas ile bu özelliklerden yoksun sekilde olusan linyit (kömür) arasindaki farka benzer.





    Tuz Us yapar, Us’da Ulu Us Yapar!
    Modern Toplum ambalajli kimyasal, koruyucu maddeli ve rafine beslenme sistemi ile kendini her geçen gün biraz daha zehirlemektedir. Bu zehirlenme hücreleri asidik yani eksi yapiya dönüstürür.
    Beslenme uzmanlari, ayurveda, tamamlayici tip bizi asidik yani eksiden alkaliye, yani tuzluya dönüstürmeye çalisir. Toksinleri (zehirleri) temizlemenin, yani asidik hücre yapisindan alkalik yapiya geçmenin en kolay yolu, gerçek islenmemis tuz kullanmaktir. Tuzlar’in en iyisi de kristal yapida seffaf, denizin içindeki mineralleri ve isigi abzorbe edecek kadar sert olmalidir. Himalaya Kristal kaya tuzu buna en iyi örnektir.

    Vücut için iletisimin kaynagi tuzlu sudur. Tuz olmadan vücud içi elektrik olmaz, hücreler arasi elektrik olmadan, iletisim olmaz. Kisaca, Us yani akil olmaz.

    • Su bilgidir, Tuz us dur.
    • Yasam, hücre içi ve disi Tuzlu suda gerçeklesir.
    • Tuz hayatin kaynagi, denizden gelir.
    • Hücre zarindan kolaylikla girebilidigi için, gerçek kristal
    Himalaya Tuzu vucudun mineral eksikligini giderir.
    • Bütün yiyecekleri bozulmaktan ve çürümekten korur,
    tabiki hücreleri de korur.
    • Saf su elektrigi iletmez, Tuzlu su iletir. Tuz olmadan vücudun
    elektrik sistemi çalismaz. Yani düsünemez, kanusamaz,
    kaslari kullanamayiz. Kisaca us’lu olamayiz.
    • Sofra tuzu diye bilinen rafine edilmis saf sodyum klorür, baska birseydir.
    Vücudun dogal ihtiyaci olan hakiki kristal tuz baska birseydir.
    • Kristal Himalaya tuzunun bagisiklik sistemini güçlendirme, vücut isisini,
    suyunu dengeleme özelligi vardir.
    •Insanin %75′i sudur. Geriye kalan kismi da Hakiki Tuz dur.
    • Tuzlu su kullanma ve tedavi metodlarini, sitemizde görebilir ve
    Kristal Himalaya tuzunu siparis verebilirsiniz.

    Eger vücudun % 75′i su ise geri kalani nedir? Belki de bu sorunun yaniti kimilerini sasirtabilir. Aslinda dikkatli bir okuyucu için bu sorunun yaniti çoktan verilmistir. Daha önce dedigimi gibi, canli hücre sivisi, yani stoplazma, deniz suyuyla, daha dogrusu, yasam öncesi deniz suyuyla özdes ise, vücudun geriye kalanini da tuz olusturmaktadir. Biraz düsünüldügü zaman bu yanitin hiç sasirtici olmadigini göreceksiniz. Neden? Insan vücudunu da, üzerinde yasadigimiz gezegeni olusturan elementler olusturur. Baska bir deyimle insan vücudu, genel olarak canli, dünyayi olusturan elementlerden meydana gelmistir. Proteinler, vitaminler, aminoasitler ya da enzimler, karmasik molekül bagindan baska bir sey degildir.

    Sadece insan vücudunun degil, bütün canlilarin temel yapi malzemesi olan su ve tuz ayni zamanda her canlida yasamin sürekliligini ve organizmanin dogal ve dogru çalismasini saglar.

    Bundan yüzyil öncesine, Wilhelm Heinrich Schübler (1821-1898) ölüleri yakarak küllerini incelemis ve yanan cesetlerden arta kalanin yalnizca tuz oldugunu ispatlamistir.

    Tuz yasamin olusmasinda ve sürekliliginin korunmasinda bu kadar önemli ise, o zaman tuz nedir? Belkide çogumuz simdiye kadar bu soruyu hiç sorma ihtiyaci bile duymamisizdir. Çünkü her insanin günlük tuz kullanimi o kadar azdir ki, miktar olarak yok denebilecek düzeydedir.

    Çogumuz soframiza gelen tuzun, gerçek tuzla hiçbir iliskisi olmadiginin farkinda bile degildir. Hatta yeni kusak gerçek tuzun ne oldugunu, nasil bir tadinin oldugu nasil olustugu bile bilmez. Çünkü soframiza gelen tuz gerçek tuz degildir.

    Soframizdaki yedigimiz tuzun tuz olmadigini söylerken sunu kastediyoruz. Endüstrilesme ile birlikte, özellikle ekonomik sebeplerden dolayi, en az 84 elemente sahip olan tuz, rafine edilerek sadece sodyum ve klorür elementine indirgenmistir. Bu nedenle hemen hemen gerçek tuz elimizden alinarak yerine sodyum klorür (NaCl) ile degistirilmistir. Sodyum klorür ile gerçek dogal tuzun tatlari ayni olmasa da birbirlerine oldukça yakindir. Bu nedenle tuzun rafine edilmesiyle elde edilen Sodyum Klorür kimse fark edememistir.Bunun yaninda, rafine edilmis tuz, kaya tuzunun yaninda olukça beyaz ve temiz göründügü için, ayni zamanda da ucuz oldugu için, hemen herkes rafine edilmis tuzu seçmistir. Oysa tuz için tarihte savaslar yapilmistr. Altinla ölçülen tuz ile birçok ülkede askerlerin ayliklari ödenmistir. Tuz tarihte bu kadar degerli ve pahaii iken birden yok pahasina düsmüstür. Ugruna savaslar yapilan tuz, durup dururken neden bu kadar ucuzlamistir, yok fiyatina pazara sürülmüstür? Tuzun bu kadar ayaklar altina düsmesi hiç kimseye garip gelmemistir.

    Aradan seneler geçti, dünya savaslari bitti, insanoglu çagi deviren makineler icat etti, bilim hemen her alanda en parlak noktasina ulasii. Insanoglunun bu basarilarinin karsisinda herkes mest olup kalirken, diger taraftan da, dünyanin hemen her tarafinda insanlar kitlesel olarak hastalanmaya basladi. Ve bilim toplumlarin kitlesel olara sagliklarinin bozulmasina karsi çaresiz oldugunu da inkardan gelemedi. Saglik sistemlerinin çikmazi bir ülkeyle kalmayip dünyayi sardi.

    Toplumsal çikmazin öncülügünü tarihte her zaman sistemin disinda düsünmeyi becerebilen insanlar yapmistir. Iste kitlelerin sagligi durduk yerde bozulurken ve sisteme bagimli geleneksel bilim de çaresizligini itiraf edince, çözüm gene sistemin disindan gelmek zorunda kalmistir. Yalniz çözümün bugünkü geleneksel saglik sisteminin disinda gelmesi, bilimsel olmadigi anlamina gelmez. Aksine bugünkü saglik sisteminde, saglii sisteminde, sosyal ve ekonomik kaygilar o kadar büyük boyutlara ulasmistir ki, bilim de bu sistem içerisinden sadece toplumsal zenginliginde ulasmanin bir araci hale gelmistir. Bilim o kadar büyük bir çikmazdadir ki, dogadaki çiplak gözle gözlemlenebilen en basit dogrular, en basit gerçekler bile geleneksel saglik sistemi tarafindan anlasilamamakta, çogunlulukla da inkardan gelinmektedir.

    Buna en basit örnek toplumun üzerine bir karabasan gibi çöken yüksek tansiyondur. Vücudun sahip olugu su miktarini su ve tuz birlikte düzenlerler. Yasli insanlar bu sözü böyle ifade edemeseler bile, tuzun yasam için önemini çok iyi bilirler. Hele ki çölde yasayan halklar, tuzsuz çölde yasamanin imkansiz oldugu bilirler. Bugün hala daha, güney dogu Anadolu’da hayvanlara sistemli bir sekilde tuz verilir. Bu insanlar yaptiklarinin bilimsel açiklamasini yapamazlar, ancak yaptiklarinin ne kadar yasamsal önemi oldugunu bilirler. Iste belki de okur yazar bile olmayan bu insanlarin yasam karsisindaki bilgeligini, geleneksel bilim, modernlesme adi altinda inkardan gelmistir. Dolayisiyla insandaki kan dolasiminin vücuttaki su miktarindan derinden etkiledigini kavrayamazlar. Çünkü bilim her seyden önce bir mantiksal degerler zinciridir. Eger bu matematiksel mantik zincirinde halkanin bir koptu mu , diger halkalarin sebep sonuç iliskisi de ortadan kalkar. Yani bilim temelini kaybettiginden anlasilmaz hale gelir.

    Bütün bunlar geleneksel bilimin birçok kazanimlarini, yeteneklerini inkar anlamina gelmiyor. Ancak her geçen gün geleneksel TIP, insani iyilestirebilecek en dogal yollari terk edip, bütün çözümü ilaç sanayinin sunduklari alternatiflerde aramaktadir. Bu yüzden geleneksel TIP çözümünden uzaklasip, hatta insani iyilestirmeyi bir yana birakip, insan sagligini tehdit eden yöntemler kullanilmaktadir. Bu haliyle geleneksel TIP ilaç endüstrisinin bir uzvu haline dönüsmektedir. Eger bilim kendini, endüstrinin kar hirsindan kurtarabilir de bagimsiz olarak arastirmalarini yapabilirse, tabii ki bilimin kazanimlari ve yetenekleri daha da büyüyecektir. O zaman dünya bugünkünden daha saglikli ve daha barisçi olacaktir. Oysa insan sagliginin dogal yollardan geri kavusturmanin tarihi hemen hemen insanlik tarihi kadar eskidir. Bunlar geleneksel TIP tarafindan kocakari ilaci olarak asagilanmaktadir.

    Dogada tuz iki biçimde bulunmaktadir. Birincisi denizlerde çözülmüs halde, ikincisi, ise toprak altinda kaya halinde. Dünyanin çesitli yerlerinde kristal olarak görülen tuzlari da önce kaya tuzu kategorisinde inceleyecegiz, sonra kristal tuzla kaya tuzu arasindaki ayrimi anlatacagiz.

    Kaya, özellikle kristal tuzlarin çogunlugu, dünyanin evrimi sürecinde yaklasik 230-250 milyon yil önceki dünyanin evriminde “permian“ denilen dönemde olusmustur. Bu zamanda, dünya üzerinde sadece “pangea“ adi verilen, dört bir tarafi okyanuslarla çevrili bir kita vardir. Dünya tarihi içerisinde bu kita parçalanarak bugünkü yedi kitanin olusmasinin yolunu açar.

    Bu parçalanmada, depremler, volkan püskürmeleri gibi büyük yer olaylari olur. Kimi çukur yerleri deniz sulari doldururken, kitalarin birbiriyle bulustugu yerde de Himalaya daglari gibi, koca daglar olusur. Bu yeni olusan göller ne denizlere akip gidebilmis ne de denizlerden bu gölleri yeni sular ulasabilmistir. Böylelikle günes enerjisiyle suyu kuruyan bu göllerin dibinde deniz tuzu birikmistir.

      Diğer E-katalog Ürünleri

    E-katalog ürün yayınlama servisi aktif değil !!
    Bu servis sadece GOLD üyeler içindir !!

      Iletişim Bilgileri
      Giresun Mestan Sok. No:14/b Etlik   06020   KEÇİÖREN  ANKARA / Türkiye
    Tel : 03123210309    Fax :        

    Url : http://www.lokmanhekimimiz.com
    E-mail :
    Ilgili : Günay   ertunç   /  yönetici


Son Güncelleme: 01.02.2010
Bu firmanın bilgilerini güncellemek ve değiştirmek istiyorsanız.Giriş


Bu bilgiler firmalar tarafından verilen bilgiler olup Telerehber bu bilgilerin doğruluğu garanti etmez.
Ayrıca bu bilgilerden dolayı sorumlu tutulamaz.


Text Linkler
Sektör Arama:
|Ana Sayfa| Firma Kayıt |Hizmetlerimiz|Reklam|Hakkımızda|Temsilcilikler | Bize Yazın|Yardım|

PAYLAŞ : Google'da
Paylaş

Kullanım Koşulları | Gizlilik Ilkeleri
Her hakkı Telmar İletişim Hizmetleri A.Ş.'ne aittir.
Telmar©-1997-2024 - İstanbul | info@telmar.com.tr

http://www.SerbestBolge.Com